Görsel sanatlar, insanlık tarihinin en eski ve en zengin ifade biçimlerinden biridir. Sanatın bu önemli dalında kadın sanatçılar uzun süre göz ardı edilmiştir. Tarihin akışında, kadınların eserleri sıklıkla unutturulmuş ya da yeterince takdir edilmemiştir. Günümüzde, geçmişteki bu eksiklikler gidermeye çalışılmaktadır. Kadın sanatçılar, yalnızca yaratıcı becerileriyle değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarına ve kültürel önyargılara karşı verdikleri mücadele ile de dikkat çeker. Onların eserleri, varoluşsal temaları, toplumsal konuları ve bireysel deneyimlerini yansıtır. Görsel sanat dünyasında kadın sanatçılar gizli kahramanlar olarak yer alır ve bu alandaki etkileri giderek daha belirgin hale gelir. Tarih boyunca sanat tarihi içerisindeki değeri, görünür ve görünmez dengesinin bozulmasına yol açarak, sanatın sosyokültürel boyutunu da zenginleştirir.
Tarihin pek çok döneminde, kadın sanatçılar çeşitli alanlarda eser vermiştir. Ancak, bu sanatçılar genellikle tanınmamış ya da eserleri yeterince değerlendirilmemiştir. Kadınlar, sanat camiasında erkek sanatçıların gerisinde kalmış sayılır. Örneğin, 17. yüzyılda yaşamış olan Artemisia Gentileschi, dönemin en önemli Barok ressamlarından biridir. Eserlerinde sık sık kadınların güçlenmesi temalarını işler ve bu yönüyle dönemin sosyal yapısına meydan okur. Gentileschi'nin eserleri, günümüzde yeniden keşfedilmekte ve özgürlük mücadelesinin sembolü haline gelmektedir.
Bir başka çarpıcı örnek ise, 20. yüzyılın başlarında faaliyet gösteren Georgia O'Keeffe'dir. O'Keeffe, doğanın imgelerini soyut bir dille yorumlamış ve adını; özellikle çiçek resimleri ile duyurmuştur. Eserlerinde, doğa ile kadınlık arasındaki ilişkiyi vurgulamıştır. Kendine güvenen bir sanatçı olarak, kadınların sanatta yer alması için önemli yakınmalar yapmıştır. Bu yönüyle O'Keeffe, tarihsel anlamda kadın sanatçıların yeri ve rolü üzerine derin bir etki bırakmıştır.
Görsel sanatlarda unutulmuş kadın sanatçılar ve eserleri, keşfedilmeyi bekleyen hazine gibidir. Bu eserler, sanatın farklı dönemlerine ait pek çok öykü ve deneyim sunar. 19. yüzyılda yaşamış olan Rosa Bonheur, tarihin en başarılı kadın ressamlarından biridir. Bonheur, doğal yaşamı tasvir eden eseri “Ploughing in the Nivernais” ile tanınır. Fakat, zamanla adının unutulması ve erkek sanatçılar tarafından gölgede bırakılması, onun tarihsel önemini sorgulatır. Bonheur'nin eserleri, bir dönemin sanat dünyasında kadınların yer bulma mücadelesini simgeler.
O döneme ait bir başka sanatçı olan Berthe Morisot, İzlenimcilik akımının öncülerindendir. Morisot, dönemin toplumundaki kadınlara dair yorumlarıyla dikkat çeker. Genellikle günlük yaşamın içinden kesitler sunar. Bu eserlerdeki zarif görüntüler, onun für el-Blond adr? Olması hakkında sorular yankılanır. Yine de tarih kitaplarında kendisine yeterince yer verilmediği için, günümüzde pek çok kişi Morisot'dan haberdar değildir. Unutulmuş sanatçılar, sanat tarihinin zenginliğini ve çeşitliliğini simgeler.
Günümüz sanatında kadın sanatçılar etkilerini açık bir biçimde gösterir. Modern sanat ortamında, pek çok kadın sanatçı, toplumsal konulara parmak basarak eserler üretirken, aynı zamanda yaratıcı süreçlerinde kendilerine yer bulur. Örneğin, Cindy Sherman, kendine özgü fotoğrafları ile ünlüdür. Sherman, kadın kimliğini sorgulayan eserler üretir ve toplumsal cinsiyet Rolleri üzerine önemli mesajlar verir. Onun çalışmaları, izleyicilere kadın olmanın anlamını sorgulatarak, derin düşüncelere yönlendirir.
Bununla birlikte, Yayoi Kusama, kendi sanatsal diliyle bilinen bir diğer önemli kadın sanatçıdır. Özellikle noktalar ve tekrar eden formlarla yarattığı eserlerinde, kişisel deneyimleri ve psikolojik temaları işler. Kusama'nın çalışmaları, izleyicileri yaratıcı sürecinin derinliklerine götürür. Bu çağdaş sanatçıların eserleri sadece görsel bir deneyim sunmaz, aynı zamanda toplumsal meseleler üzerine düşünmeyi teşvik eder.
Görsel sanat alanındaki kadınların rolleri toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da önemlidir. Tarihsel olarak, sanat dünyası erkeklerin egemenliği altında kalsada, günümüzde bu denge giderek değişmektedir. Kadın sanatçılar, kendi hikayelerini anlatarak, sanatta ve toplumda daha eşit bir yer edinme mücadelesi vermektedir. Daha fazla kadın sanatçının görünür olması sağlanmakta ve eserlerinin tanınması için çeşitli projeler hayata geçirilmektedir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini azaltmak için sanat dünyasında farkındalık artırılmalıdır. Bu doğrultuda, galeri ve müzelerde kadın sanatçılar için yapılan sergiler önemli bir adım niteliğindedir. Örneğin, feminist sanat hareketleri çerçevesinde düzenlenen sergiler, toplumsal cinsiyet meselelerine dikkat çekmektedir. Kadınların sanatta daha görünür olması, genç nesillerin bu alanda yaratıcılıklarını geliştirmelerini sağlar. Sanatın sadece bireyler için değil, toplum için de anlam taşıdığı unutulmamalıdır.